İKLİM KRİZİNİN SUÇLUSU İNSAN.
Bu haftanın Greenvibes bültenine hoş geldin. Yeşil Ajans’ta yerelden ve dünyadan ekolojik haberlere biraz değinip Derin Yeşil’de IPCC’nin iklim krizi raporunu detaylıca inceledik. Türkiye’nin ilk tek kullanımlık plastik ürün dükkânından bahsettik.
Greenvibe’ının bol olduğu, keyifli okumalar dileriz.
DERİN YEŞİL

IPCC: GEZEGENİ ISITAN “TARTIŞMASIZ BİR ŞEKİLDE” İNSANLARDIR.
IPCC kimdir? Rapor aslında ne diyor?
Nil Ormanlı Balpınar
IPPC 6. Değerlendirme Raporu’nun Birinci Cildi yayınlandı, görmüşsünüzdür. Raporu detaylı incelemeye geçmeden önce sizlere IPCC’den bahsetmek istiyorum. Kimdir bu IPCC, ne yapar?
IPPC yani Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, 1988 yılında, BM Genel Kurulu desteği ile BM Çevre Programı (UNEP) ile Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından ortaklaşa kuruluyor. Amaç ise iklim alanında üretilen bilimin analiz edilerek iklim değişikliği, sonuçları, ortaya koyduğu riskler, uyum ve azaltım konularında hükümetlere ve insanlığa tam ve doğru bilgi sunulması.
IPCC’ye BM üyesi ülkelerden bilim insanları, hükümet temsilcileri ile hükümetler dışı gönüllü, uluslararası ve hükümetlerarası kuruluş temsilcileri ve uzmanları katılabiliyor.
Peki bu raporlar nasıl hazırlanıyor?
Bu rapora dünyanın her yerinden binlerce bilim insanı katkı sağlıyor. 6-7 senede bir iklim değişikliğinin dinamiklerini, etkilerini, gelecekte karşılaşılabilecek riskleri, uyum ve azaltımın bu riskleri nasıl azaltılacağına yönelik geniş kapsamlı bir özet oluşturmak için binlerce bilimsel makaleyi değerlendiriyorlar.
IPCC’de üç çalışma grubu var. I. Çalışma Grubu, iklim değişikliğinin bilimsel temelini, II. Çalışma Grubu etkiler, uyum ve kırılganlık konusunu, III. Çalışma Grubu ise iklim değişikliğinin azaltımı konusunda çalışıyorlar. Rapor da üç bölüm olarak yayınlanıyor.
IPCC değerlendirmeleri hükümetlere, iklim politikalarını geliştirmek için kullanabilecekleri bilimsel bilgiler sağlıyor. Bu raporlar, iklim değişikliğinin üstesinden gelmek üzere yapılan uluslararası görüşmeler için kilit tavsiyeler niteliğinde. Raporlar birkaç aşamada hazırlanıp inceleniyor, böylece nesnellik ve şeffaflık sağlanıyor. Bir IPCC raporu, üç çalışma grubunun katkılarından ve bir Sentez Raporu’ndan meydana geliyor. Sentez raporu bu üç çalışma grubunun raporlarından ve değerlendirme sürecinde hazırlanan özel raporlardan elde edilen bulguları içeriyor.
9 Ağustos’ta yayınlanan ve son 8 yılın en önemli değerlendirmesini yapan 6. Değerlendirme Raporu’nun Birinci Cildi’ni 66 ülkeden 234 yazar tam, 517 yazar kısmi katkı sağlamış. 14.000’den fazla hakemli dergide yayınlanan makale taramış, 78,007 tane uzman ve hükümet görüşü alınmış. 3949 sayfa.
Ama bugün 42 sayfalık Yönetici Özeti’ni sizler için inceleyeceğim. Daha fazla bilgi edinmek, tüm raporu okumak isterseniz IPCC’nin internet sitesinden her şeye erişebilirsiniz.
****
Raporun A Bölümü iklimin şimdiki durumunu inceliyor ve ilk cümle şu:
A.1. İnsan etkisi tartışmasız bir şekilde atmosferi, okyanusları ve toprağı ısıtmıştır. Atmosferde, okyanusta, kriyosferde ve biyosferde geniş çaplı ve hızlı değişimler yaşanmıştır.
Raporun böyle “kesinlik” içeren bir cümleyle başlaması bile gerçekten çok şey söylüyor. Çünkü daha önceki raporda insan etkisinin %95 olduğunu belirtiyordu. Levent Hoca’nın dediği gibi %95 aslında bilim dünyasında neredeyse kesin anlamına gelse de bu sefer “unequivocal” kelimesinin kullanılması bazı şeylerin değiştiğini gösteriyor.
Bu cümle özetle diyor ki küresel ısınma vardır, bunun da nedeni insan aktiviteleridir. Nokta.
Ardından, 2011’den beri atmosferdeki sera gazı yoğunluklarının arttığından ve 2019’da ölçülen verilere göre karbondioksit seviyesinin 410 ppm (milyonda bir parçacık), metan seviyesinin 1866 ppb (milyarda bir parçacık) ve azot dioksitin 332 ppb olduğunu belirtiyor. (Bugünkü karbondioksit yoğunluğuna baktığımızda NOAA tarafından ölçülen seviyelerin 15-21 Ağustos arasında 414 ppm olduğunu görüyoruz). Karaların ve denizlerin, son 60 yıldır insan sebepli karbondioksit emisyonlarının küresel olarak ortalama %56’sını tuttuğunu belirtiyor fakat teknik özet, CO2’nin artışıyla bu oranın da düşeceğinin altını çiziyor.
Ayrıca, küresel yüzey sıcaklığı 2001-2020 yılları arasında sanayi öncesi döneme (1850-1900) göre ortalama 0,99 derece artarken, 2011-2020 yılları arasında 1,09 derece artmış, ve bu değişim karalarda (1,59 °C) okyanuslara göre (0,88 °C) daha yüksek.
Devamında 1,09’luk artışın, (en iyi tahminle) 1,07’sinin insan kaynaklı olduğunu da belirtiyor.
Sera gazlarının 1-2 derecelik artışa sebep olduğunu, fakat hava kirliliğinin 0,8 derecelik bir soğutma etkisi yarattığını da ekliyor.
Ardından şu cümle ve grafik geliyor:
İnsan etkisi iklimi, eşi benzeri en azından son 2000 yıl içinde görülmemiş şekilde ısıtmıştır.

İlk grafik, 1850 ila 2020 yılları arasındaki daha önce görülmemiş sıcaklık artışını gösteriyor. İkincisi ise yaşanan bu değişikliklere doğal faktörler sebep olsaydı yeşil bölgede olacağımızı ama insan etkisi sebebiyle şu anda açık kahverengi alanda olduğumuz gösteriyor.
A.2: Bir bütün olarak iklim sistemindeki son zamanlardaki değişikliklerin ölçeğinin ve iklim sisteminin birçok yönünün mevcut durumunun, daha önceki yüzyıllarda, hatta binlerce yılda eşi görülmemiştir.
Karbondioksit yoğunluğu son 2 milyon senenin, metan ve azot dioksit ise son 800.000 senenin herhangi bir zaman diliminde hiç bu kadar yüksek olmadı.
Küresel yüzey sıcaklıkları, son 2000 yıl boyunca hiçbir zaman son 50 senede yükseldiğinden daha fazla yükselmedi.
2011-2020 arası, Arktik deniz buzunun yıllık ortalaması 1850’den bu yana en düşük seviyesini gördü. Yaz sonundaki deniz buzu, son 1000 yılın en düşük seviyesinde.
Deniz seviyesi, küresel ölçekte, son 3000 yıl boyunca hiçbir zaman, son yüzyılda yükseldiği kadar hızla yükselmedi.
A.3: – İnsan kaynaklı iklim değişikliği, dünyanın her bölgesinde birçok aşırı hava ve iklim olayını şimdiden etkiliyor. Sıcak hava dalgaları, yoğun yağışlar, kuraklıklar ve tropik siklonlar gibi aşırı olaylarda gözlemlenen değişikliklere yönelik kanıtlar ve özellikle bunların insan etkisine atfedilmesi, Beşinci Değerlendirme Raporu’ndan (AR5) bu yana güçlenmiştir.
1950’lerden bu yana hem sıcak hava olayları hem de aşırı yağışlar arttı. Hatta rapor, son on yılda gerçekleşen bazı ekstrem sıcak hava olaylarının insan etkisi olmadan meydana gelmeyeceğinin de altını çiziyor. Ek olarak, topraktaki artan su kaybı sebebiyle bazı bölgelerdeki tarımsal ve ekolojik kuraklığın artışına da insan kaynaklı iklim değişikliğinin sebep olduğunu belirtiyor.
Ayrıca insan etkisinin ekstrem olayların bir arada gerçekleşme olasılığını artırdığını da belirtiyor; yani sıcak hava dalgası, kuraklık ve yangın mevsiminin aynı anda gerçekleşme sıklığı artıyor.
A.4. İklim süreçleri, geçmiş dönemlerin iklim verileri ve iklim sisteminin artan ışınımsal zorlamaya verdiği tepki hakkındaki artan bilgi birikimi ışığında, iklim duyarlılığı AR5’e nazaranla daha dar bir aralıkla, 3°C derece olarak saptanmıştır.
Sanayi devrimi öncesi dönemde, yani 1750’lerde atmosferdeki karbondioksit seviyesi 280 ppm’di. İklim duyarlılığı çerçevesinde iki katına çıktığını düşürsek, yani 560 ppm’e çıkarsa sıcaklık da 3°C artacaktır. NOAA’nın verileri doğrultusunda her sene 2-3 ppm arttığını düşünürsek 3 dereceye en geç 50 sene içinde ulaşacağız.
Raporun B bölümünde ise olası gelecek senaryolarından bahsediyor.
B.1: Küresel yüzey sıcaklığı, tüm emisyon senaryoları dikkate alındığında, en azından yüzyılın ortalarına kadar artmaya devam edecek. Önümüzdeki yıllarda karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarında derin azalmalar olmazsa, 21. yüzyılda 1,5°C ve 2°C’lik küresel ısınma eşiği aşılacak.
Burada verilen grafiği de eklemek isterim:
SSP1-1,9’un düşük sera gazlarıyla iyimser, SSP2-4,5’un ortalama, SSP5-8,5’un ise çok yüksek emisyonların görüleceği bir senaryo olduğunu düşünürsek, elimizden geleni yapsak ve en iyi senaryo gerçekleşse bile sıcaklıkların ne kadar artacağını görebilirsiniz.
B.2. İklim sistemindeki değişiklikliklerin birçoğu, artan küresel ısınmayla doğrudan ilişkili olarak daha da büyür. Bunlar, aşırı sıcakların, denizlerdeki sıcaklık artışlarının, yoğun yağışların, bazı bölgelerdeki tarımsal ve ekolojik kuraklıkların ve yoğun tropik siklonların oranındaki artışların yanı sıra Arktik deniz buzu, kar örtüsü ve permafrosttaki (kalıcı kar örtüsü) azalmaları kapsar.
Sıcaklık artıkça, ekstrem olaylardaki değişimler de büyür. Örneğin, küresel ısınmadaki her bir 0,5 derecelik artış, ekstrem sıcaklıkların, yoğun yağışların ve belli bölgelerdeki tarımsal ve ekolojik kuraklığın sıklığını ve şiddetini de gözle görülür derecede artırır. 1 derecelik sıcaklık artışı, küresel ölçekte atmosferdeki su buharının %7 artmasına sebep olur.
Aşağıdaki grafiklerde 1,5°C, 2°C ve 4°C’lik ısınmalarda yüzey sıcaklığı, yağış ve toprak nemliliğinde yaşanacak değişiklikleri görebilirsiniz.


B.3. Devam eden küresel ısınmanın; değişkenliği, küresel muson yağışları ile yağış ve kuraklık olaylarının şiddeti dahil olmak üzere küresel su döngüsünü daha da yoğunlaştıracağı tahmin ediliyor.
Yani, bir yandan kuraklıklar artacak, daha fazla buharlaşma aşırı yağışlara sebep olacak, daha fazla ani bastıran ve sellere sebep olan şiddetli yağışlar ve fırtına göreceğiz ve deniz seviyeleri artmaya devam edecek.
B.4. Artan karbondioksit emisyonlarını gösteren senaryolarda, okyanus ve karadalardaki karbon yutaklarının, atmosferdeki karbondioksit birikimini yavaşlatmada daha az etkili olacağı tahmin ediliyor.
Her ne kadar karalardaki ve okyanuslardaki doğal yutakların karbondioksitin büyük çoğunluğunu emme kapasitesi olsa da artan sıcaklıklarla bu oranlar da düşecektir.
Ve gelelim bence en önemli noktalardan birine:
B.5: Geçmişte ve gelecekteki sera gazı emisyonlarının neden olduğu birçok değişiklik -özellikle okyanus, buz tabakaları ve küresel deniz seviyesindeki değişiklikler- yüzyıllar, binyıllar içinde geri döndürülemez.
Emisyonları şimdi durdursak bile zararlarını telafi etmek çok ama çok uzun yıllar alacak.
21. yüzyılın geri kalanı boyunca, okyanuslardaki ısınma en iyi senaryoya göre 2-4 kat, kötümser senaryoya göre ise 4-8 kat artacak; yüksek okyanus katmanlaşması, asit seviyesi ve oksijensizleşme artmaya devam edecek.
Dağlardaki ve kutuplardaki buzlar on yıllar ve yüzyıllar boyunca erimeyi sürdürecek. Grönland ve Antarktika’daki buzların erimesi bu yüzyılda da yüksek ihtimalle devam edecek. (Ki geçen günlerde Grönland’a yağmur yağdı).
Deniz seviyeleri, küresel ölçekte, önümüzdeki 2000 yıl boyunca eğer ısınma 1,5°C’de kalırsa 2-2 metre, 2°C’de 2-6 metre, 5°C’de ise 19-20 metre yükselecek.
C Bölümünde ise risk değerlendirmeleri ve bölgesel uyum konusunda iklime yönelik bilgileri paylaşıyor.
C.1. Doğal etkenler ve iç değişkenliklerin -özellikle bölgesel ölçekte ve yakın vadede- insan kaynaklı değişikliklerin üzerindeki etkisi çok azdır. Bunların, tüm olası değişikliklerin planlanmasında dikkate alınması elzemdir.
C.2. Artan küresel ısınmayla birlikte, her bölgedeki iklimsel etki faktörlerinin giderek artan, eşzamanlı ve çoklu bir değişime uğrayacağı tahmin edilmektedir. Çeşitli iklimsel etki faktörlerindeki değişiklikler, 2°C’de 1.5°C’lik küresel ısınmaya kıyasla daha yaygınlaşacaktır. Daha yüksek derecelerde bu değişiklikler daha yaygın ve/veya belirgin olacaktır.
Bu arada iklimsel etki faktörü kelimesi için de bir dipnot verilmiş: Toplumun veya ekosistemin bir unsurunu etkileyen fiziksel iklim sistemi koşullarına iklimsel etki faktörü denir. Bunlar, sıcak & soğuk, ıslak & kuru, rüzgâr, kar & buz, kıyı, açık okyanus ve diğer olmak üzere 7 grupta toplanmıştır.
Yani ısınan havayla birlikte felaketler daha da sık görülmeye başlayacak, etki alanı daha da geniş olacaktır.
C.3. Buz tabakasının çökmesi, ani okyanus sirkülasyonu değişiklikleri, bazı bileşik aşırı olaylar ve gelecekte tahmin edilenden daha yüksek ısınma gibi düşük olasılıklı sonuçlar göz ardı edilemez ve risk değerlendirmesinin birer parçasıdır.
Olasılığı az sonuçları bile hesaba katmak zorundayız.
Ve D Bölümü’ne, yani son bölüme geldik: Ne yapmalı?
D.1. Fizik bilimi açısından bakıldığında, insan kaynaklı küresel ısınmayı belirli bir seviyede sınırlamak için, toplam CO2 emisyonlarının sınırlandırılması, en az net sıfır CO2 emisyona ulaşılması ve diğer sera gazı salımlarında güçlü azaltımlar yapılması gerekir. Metan emisyonlarındaki yaşanacak güçlü, hızlı ve sürekli azalma, azalan aerosol kirliliğinden kaynaklanan ısınma etkisini sınırlayacak ve hava kalitesini iyileştirecektir.
En kısa sürede sadece karbondioksit emisyonlarını değil, metan emisyonlarını da azaltmalı, net sıfır karbon emisyonuna ulaşmamız gerekiyor. Her bir ton karbondioksit emisyonu küresel ısınmayı artırıyor.
D.2. Düşük veya çok düşük sera gazı emisyonu senaryoları, yüksek veya çok yüksek sera gazı emisyonu senaryolarına göre, sera gazı & aerosol konsantrasyonları ve hava kalitesi üzerinde yıllar içinde fark edilebilir etkilere yol açar. Bu birbirine zıt senaryolar altında, küresel yüzey sıcaklığı trendlerindeki fark edilebilir farklılıklar, yaklaşık 20 yıl içinde ve diğer birçok iklimsel etki faktörü için daha uzun zaman dilimlerinde doğal değişkenliklerden sıyrılıp ortaya çıkmaya başlayacaktır.
COVID-19’un yayılmasını önlemek için alınan önlemler doğrultusunda 2020 yılındaki emisyon azalmaların, hava kalitesi üzerinde geçici ama fark edilebilir etkileri olmuştur. Fakat atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu artmaya devam etmiştir.
Demek istiyor ki iyileşme öyle hemen olmaz, bunun için de yıllar gerekir.
****
Evet yönetici özetinin sonuna geldik. Bu araştırmalar ışığında insan kaynaklı sera gazı salımlarının sanayi öncesi döneme göre 1,1’lik bir sıcaklık artışına sebep olduğunu ve önümüzdeki 20 yılda sıcaklıkların 1,5 dereceye varacağını ya da bu dereceyi geçeceği söyleyebiliyoruz.
Bana göre bu raporun en can alıcı noktası, iklim krizindeki insan etkisini, daha önceki raporun aksine, kesin olarak belirtmiş olması.
Tüm veriler ve grafikler gösteriyor ki bir şey yapmazsak sıcaklıklar giderek artacak ve felaketlerin önüne geçmeyecek seviyeye geleceğiz.
Bireysel olarak yapabileceğimiz çok şey var, bu sonraki yazının konusu olsun fakat şunu artık anlamalıyız: İş çok ama çok ciddi.
Raporun tamamını okumak için: https://www.ipcc.ch/report/ar6/wg1/#FullReport
Kaynakça:
http://sonbuzulerimeden.blogspot.com/2021/08/ipcc-6-degerlendirme-raporu.html
https://www.reuters.com/business/environment/key-takeaways-un-climate-panels-report-2021-08-09/
https://acikradyo.com.tr/acik-yesil/birlesik-iklim-felaketi-ipcc-raporu-ne-soyluyor-2
YEŞİL AJANS
• Türkiye’nin Güneyi Yangınlarla Mücadele Ederken Kuzeyi Sele Teslim Oldu.

11 Ağustos 2021 tarihinde Batı Karadeniz bölgesinde başlayan aşırı yağışlar sonucu Bartın Ulus, Kastamonu Azdavay, İnebolu, Bozkurt, Küre ve Pınarbaşı, Sinop Ayancık ilçelerinde sel ve su baskınları meydana geldi. Kastamonu Bozkurt ve Sinop Ayancık’ta ağır hasara neden olan seller sonucunda Kastamonu’da 71, Sinop’ta 10, Bartın’da 1 kişi yaşamını yitirdi. Suyun beraberinde taşıdığı tomruklar, çamur ve balçık evlere ve işyerlerine dolarak yerleşimleri yaşanmaz hale getirdi. Yaşanan afetler sonrasında kentlerdeki arama çalışmaları Karadeniz’e kaydırıldı. Kayıpların aramalarına denizde devam edilirken kentlerde de temizlik çalışmaları sürüyor. Sel felaketi sonrasında iklim krizinin etkileri, dere yatağına yapılaşma, orman depolarının konumları, köprü inşaatları gibi çok farklı konular gündeme gelerek tartışmalara konu oldu.
• İkizköylüler’den Bakan’a Mektup: Ruhsat İznini Geri Alın.

Temmuz ayından bu yana Akbelen Ormanlarının kesilmesiyle mücadele eden İkizköylüler ve gönüllüler, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye Akbelen Ormanı için verilen ruhsat izninin geri alınmasını talep ettikleri bir mektup yazdı. Mektupta yangınlar nedeniyle yaşanan büyük orman kayıplarının bölgedeki orman varlığını daha önemli hale getirdiğini hatırlatan İkizköylüler “Bu ruhsat ve izinlerin yeniden gözden geçirilmesi ve geri alınması yaşama hakkının korunmasının gereğidir” diyerek Pakdemirli’ye ormanları kurtarma çağrısı yaptı.
• Kuraklık Tarımsal Üretimi Vuruyor.

Küresel iklim değişikliğiyle birlikte kuraklıkların hem sıklığı hem süresi hem de şiddeti artıyor. İç ve Orta Anadolu’da yeraltı suyunun da düşmesi susuz tarım yapan hububat üreticilerini olumsuz etkiliyor. Ulusal Hububat Konseyi Başkanı Özkan Taşpınar üretim yapılan havzaların dışından su getirilerek çözüme ulaşılabileceği belirterek “Bundan sonra tabii ki tarım yapılan alanlarda belirli tedbirler almak icap ediyor. Yangına, sel felaketlerine karşı tabii ki önlem alınacaktır ama tarımda da önemli tedbirlerin mutlaka alınması gerekir. Kuraklığın artışı, suların azalması ile alakalı tedbirlerin alınması gerekir. Kuraklığa karşı kıraç alanlarda, Türkiye’nin neredeyse %80 alanında hububat tarımı yapılıyor. Bu alanlarda sulama olmadığı için genel manada iki yılda bir ürün ekilebiliyor. 4,5 milyon hektarlık bir alanda her yıl düzenli olarak nadas yapılıyor” diye belirtiyor. Her toprağın sulanmasını beklemediklerini, kurak bölgelerde organik madde oranının çok az olduğunu belirten Taşpınar, sulama çabaları öncesi topraktaki organik tarımı artıracak çalışmalara da öncelik verilmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Taşpınar’ın açıklamalarına göre çiftçilerin son umudu olan derin su pompalarında artık sular kesildi, tarım alanları sulanamıyor.
• İstanbul Büyükşehir Belediyesi, TBMM’ye Marmara Denizini Kurtarma Raporunu Sundu.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Marmara Denizi’ndeki müsilaj probleminin çözülmesi için TBMM’ye iki ayrı rapor sundu. Müsilaj sorunun afet boyutunda olduğunun tespiti yapılan raporda sorunun bertaraf edilmesi için atık toplama faaliyetlerine yönelik radar sistemi kurulması, deniz araçlarının İHA’lar ile izlenmesi, deniz temizleyen tekne sayısının ve çöpkaparların artırılması, hayalet ağların toplanması gibi 22 farklı proje yer alıyor.
• Türkiye’nin İlk Tek Kullanımlık Plastik Ürün Dükkânı Açıldı!?

Şaka değil, gerçek: Bütün Avrupa ülkeleri tek kullanımlık plastikleri yasaklarken Türkiye’de bir ilk gerçekleşti ve sadece tek kullanımlık plastik satan bir dükkân Separ Plastik tarafından açıldı. Hatta doğa dostu olduğu iddiasıyla!
“Bulaşık derdine son”, “Dünyada önemi artan yeşil ekonomi trendi içinde yer alan tek kullanımlık ürünler”, “Fosil kaynaklardan yeniden üretim yapılmasının önüne geçen ve yeni karbon salımını engelleyen tek kullanımlık ürünler, döngüsel ekonomiye de katkı sağlıyor” gibi cümlelerle ve “geri dönüştürülebilir” iddialarıyla reklamı yapılan dükkân, sosyal meydada çok büyük tepki gördü. PAGEV başkanı Yavuz Eroğlu bu tepkilere – yine şaka değil, gerçek- “Tek kullanımlık plastik ürünler suyun üstünde yüzdüğü için en azından görülebiliyor, temizlenebiliyordu ancak metal kutu kola veya cam şişeler suyun dibine battığından denizlerimizdeki kirlilik daha vahim noktalara evrilecek. ‘Çevresel kirlilik devam edecek’ diyorum çünkü bilinçsiz tüketiciye bağlı davranış bozukluğu çözülmeden doğayı sürdürülebilir şekilde korumamız mümkün değil,” yanıtını verdi.
• UNICEF’e Göre İklim Krizinin Ağır Sonuçları 1 Milyar Çocuğu Etkileyecek.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), iklim değişikliğinin doğrudan çocuklara olan etkisini inceleyen çalışmasına ilişkin raporu yayınladı. Çalışmada ölçüm, Çocukların İklim Riski Endeksi adı verilen yeni yöntemle yapıldı. Rapora göre 1 milyara yakın çocuk iklim değişikliğiyle ilişkili afetlerin tehdidi altında. Raporda, dünyada yaşayan her bir çocuğun iklim krizine bağlı sel ve kuraklık gibi olayların en az birinden etkileneceği, her üç çocuktan birinin en az dört çevresel strese maruz kalacağı, 600 milyon çocuğun salgın hastalıkların tehdidi altında olduğu, küresel çocuk nüfusunun yarısına yakınının iklim krizinin etkilerine en açık “çok yüksek riskli” ülkelerde yaşadığı belirtildi. Türkiye bu risk sıralamasında 163 ülke arasında 97. sırada yer alıyor. Raporun vurgusu ise iklim krizinin bir çocuk hakları krizi olduğu üzerine.
• 11 Yaşındaki Jude Walker, İklim için Londra’ya yürüyor.

11 yaşındaki genç iklim aktivisti Jude Walker, İngiltere’nin karbon emisyonlarıyla mücadelede karbon vergisi koymasına destek vermek amacıyla Kuzey İngiltere’den Londra’ya yürüyor. Greta Thunberg’i örnek alan Walker Yorkshire-Hebden’den İngiliz Parlamentosu’na 335 km’lik bir yürüyüş yaparak hem çevre koşullarına hem de iklim şüphecilerine meydan okuduğunu belirtti. Walker karbon vergisi için toplanan imzaların 100 bine ulaşması durumunda parlamentoda tartışmaya açılacağını, şu ana kadar 57 bin imza toplandığını, yürüyüşünü de bu amaçla düzenlediğini söyledi.
• Yunanistan Sıcak Hava Dalgalarına İsim Verecek.

Son yıllarda Akdeniz Havzası, Arktik Bölge ve Amerika-California bölgesinde etkileri çok daha sert hissedilen sıcak hava dalgaları hem çevre tahribatında hem de can kayıplarında başlıca rolü oynamaya başladı. Bu düşünceden hareketle Yunanistan sıcak hava dalgalarına, aynı yıkıcı fırtınalarda olduğu özel isimler vermeye karar verdi. Bu yaklaşımla sıcak hava dalgalarına ilişkin farkındalığın artacağına ve insanların daha tedbirli olacağına vurgu yaptı.
• Almanya Büyükelçisi Hükümetinden Daha İddialı İklim Eylemleri Talep Ediyor.

Almanya’nın Avusturya Büyükelçisi Thomas Fitschen, küresel iklim kriziyle ilgili son bilimsel uyarılara “bir iklim felaketini önleme zamanının hızla tükenmekte olduğuna dair gerçekten sağır edici bir uyandırma çağrısı” diye vurgu yaparak “Mümkün olduğunca çok devletten daha iddialı iklim hedeflerine ihtiyacımız olacak – buna Avustralya da dahil olmalı”, “Açıkçası sanayileşmiş devletler, iklim değişikliğine karşı mücadelede özel bir sorumluluk taşıyor, çünkü zaten atmosfere salınan emisyonların büyük paylarından tarihsel olarak sorumlular,” dedi. Fitschen, “bu on yıl içinde sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltmak için şimdi kararlı adımlar atmamız gerektiğine ve tabii ki en geç 2050 yılına kadar iklim nötrlüğüne ulaşmamız gerektiğine” inandığını söyledi.
BİZİ TAKİP EDİN 🌿
Bu ve benzeri sürdürülebilir, ekolojik ve atıksız yaşam ipuçları ve haberlerine güncel bir şekilde ulaşmak için Greenvibes’ı, Nil’i ve Ceren’i Instagram üzerinden takip edebilirsiniz.